Emirhan
Yeni Üye
Islak Gömleğe Ütü Yapılır mı? Ev İşi, Toplumsal Cinsiyet ve Görünmeyen Emeğin Hikâyesi
Bir pazar sabahı, çamaşır makinesinden yeni çıkmış bir gömleği elime aldım. Henüz nemliydi, ütü masasının yanına geçtim ve refleksle düşündüm: “Islak gömleğe ütü yapılır mı?” Bu sorunun teknik bir cevabı var, elbette — ama bu forumda biraz farklı bir pencere açmak istiyorum. Çünkü bazen “ütü” sadece ütü değildir. Gömleğin nemi, ütünün ısısı, kimlerin ütü yaptığı, kimlerin gömlek giydiği… hepsi birer sosyal göstergeye dönüşür.
Ev İşinin Sessiz Politikası: Cinsiyet Rollerinin Gölgesinde Bir Ütü Masası
Toplumsal cinsiyet rolleri, gündelik hayatın en sıradan anlarına kadar sızmıştır. “Islak gömleğe ütü yapılır mı?” sorusunu soran birinin kim olduğu bile çoğu zaman tesadüf değildir. Çoğunlukla bu soruyu soran bir kadındır — çünkü toplum, ev içi emeğin büyük kısmını hâlâ kadınlara yükler.
UN Women’ın 2022 verilerine göre dünya genelinde ev işlerine harcanan sürenin %76’sını kadınlar üstleniyor. Türkiye’de bu oran daha da yüksek. Ütü yapmak, yemek pişirmek, temizlik — tüm bu işler, görünmeyen bir emeğin parçası. Ve bu emek, ekonomik sistemde karşılığı olmayan, “sevgiyle yapılan” bir görev olarak tanımlanır. Ama neden “sevgiyle yapılan” işler hep kadınlara düşer?
Burada “ütü” bir simgedir. Kadının emeği çoğu zaman ısıya dayanıklı olmak zorundadır — tıpkı ütü masasında bekleyen gömlekler gibi. Ancak bu ısının bedeli, zamanla tükenen enerji, sınırlanan bireysel alan ve değersizleştirilen emektir.
Irk ve Sınıf Perspektifi: Kim Kimin Gömleğini Ütülüyor?
Sınıf farkları ve ırksal eşitsizlikler, ev içi emeğin kimler tarafından yürütüldüğünü de belirler. Örneğin büyük şehirlerde orta ve üst sınıf ailelerin evlerinde çalışan kadınların önemli bir kısmı göçmen ya da alt sınıftan gelir. Onlar, çoğu zaman kendi evlerindeki ütüleri yetiştiremezken, başkalarının gömleklerini özenle ütülerler.
Bu durum, ütünün metal yüzeyinde yankılanan sınıf farkıdır. Ütü, sadece bir ev aleti değil; aynı zamanda toplumsal hiyerarşilerin sessiz tanığıdır.
Sosyolog Arlie Hochschild’in “The Second Shift” (İkinci Vardiya) kavramı, bu durumu net bir şekilde açıklar. Hochschild’e göre kadınlar, işten döndükten sonra “ikinci vardiyaya” başlarlar: ev işleri, çocuk bakımı, bakım emeği. Irksal veya sınıfsal farklılıklar, bu yükün kimlerin omzunda iki kat ağırlaştığını belirler.
Güney Asya veya Afrika kökenli göçmen kadınlar Avrupa ve Orta Doğu ülkelerinde bu emeği görünmez biçimde taşırlar. Türkiye’de ise Kürt, Roman veya göçmen kadınların benzer yükleri taşıdığına tanık oluruz. Bu, ütü masasının etrafında sessiz bir dayanışma kadar derin bir adaletsizliğin de hikâyesidir.
Erkeklerin Ütüyle İmtihanı: Sorumluluk, Değil Yardım
Evde ütü yapan erkek figürü, hâlâ toplumda “yardım eden eş” olarak alkışlanır. Ancak bu “yardım” kavramı başlı başına bir eşitsizliği barındırır. Çünkü yardım, birine ait olan işi gönüllü olarak üstlenmek demektir — yani o iş zaten “kadının görevi” olarak kabul edilmiştir.
Bazı erkekler bu farkındalıkla hareket eder, ev işini ortak bir yaşam becerisi olarak görür. Bu durumda ütü masası, eşitlik zeminine dönüşür. Ancak pek çok erkek için ütü hâlâ “kadın işi”dir; kendi gömleğini ütüleyen bir erkek, “farklı” görülür.
Toplumsal dönüşümün yolu, “yardım etmekten” değil “paylaşmaktan” geçer. Kadınların üzerindeki görünmeyen yük, erkeklerin aktif katılımı olmadan hafiflemez. Bu noktada sorulması gereken soru şudur: Erkekler ütü yaparak mı destek olmalı, yoksa ütü masasıyla birlikte tüm toplumsal rolleri yeniden mi düşünmeliyiz?
Toplumsal Normlar: Ütüsüz Gömlek, Dağınık Kadın, İlgisiz Erkek
Toplum, ütüsüz bir gömleği bile bir karakter ölçütü olarak görür. Kadının ütüsüz dolaşması “bakımsızlık”, erkeğin gömleğinin kırışık olması “evde ilgilenilmeme” olarak yorumlanır. Böylece hem kadın hem erkek, normların kıskacında sıkışır.
Medya, reklâmlar ve dizi karakterleri bu kalıpları sürekli yeniden üretir. Kadınlar genellikle ev işinde titiz, erkekler ise bu işleri “beceremeyen” olarak tasvir edilir. Bu durum, erkeklerin ev işine katılımını engellerken, kadınlar için “kusursuzluk baskısını” pekiştirir.
Bu noktada toplumsal beklentiler, ütünün buharında şekillenir. Her kırışıklık bir ayıp, her kusursuz gömlek bir saygı göstergesi haline gelir.
Bilim ve Deneyim: Ütünün Kimyasına Değil, Emeğin Kimyasına Bakmak
Evet, teknik olarak ıslak gömleğe ütü yapmak mümkündür; hatta kumaş türüne göre avantaj bile sağlayabilir. Ancak mesele teknik değil, simgeseldir. “Islak gömlek” burada yalnızca bir metafordur — henüz kurumamış, kendi yükünü taşıyan, belki de ısınmaya ihtiyacı olan bir hayatın temsili.
Kişisel olarak, annemin ütü masasının yanında geçirdiği saatleri hatırlıyorum. Her gömlek, bir sevgi jesti kadar bir yorgunluk ifadesiydi. Benim kuşağımda ise ütü yapmak artık sadece teknik bir beceri değil, geçmişle hesaplaşmanın bir biçimi. Çünkü bir ütü masasında toplumsal tarih yatar; bir yanda görünmeyen emek, diğer yanda farkındalığın yükselen sesi.
Tartışmaya Açık Sorular
- Ev içi emeği adil biçimde paylaşmak için bireysel farkındalık yeterli midir, yoksa kurumsal politikalar da şart mıdır?
- Erkeklerin ev işine katılımı, toplumsal statülerine dair algıları nasıl dönüştürüyor?
- Ev içi emeği ücretlendirmek, eşitlik mücadelesini güçlendirir mi, yoksa emeği metalaştırarak başka bir dengesizlik yaratır mı?
- Ve son olarak: Islak gömleğe ütü yaparken buharla birlikte havaya karışan şey sadece su mu, yoksa yüzyıllık toplumsal normların ağırlığı mı?
Sonuç: Buhar Altında Kalan Eşitlik
“Islak gömleğe ütü yapılır mı?” sorusunun cevabı teknik olarak “evet”tir. Ama asıl mesele, o ütünün kimin elinde olduğudur. Eşitliğe giden yol, ütü masasını kimlerin kurduğuna, kimlerin sessizce topladığına bakılarak da okunabilir.
Görünmeyen emeği görünür kılmak, ütü masasının başında değil, toplumsal masalarda alınacak kararlarla mümkündür. Kadınların yükünü paylaşmak, erkeklerin katkısı değil sorumluluğudur. Ve belki de asıl ütü, bu toplumun kırışıklıklarını giderecek olan bilinçtir.
Bir pazar sabahı, çamaşır makinesinden yeni çıkmış bir gömleği elime aldım. Henüz nemliydi, ütü masasının yanına geçtim ve refleksle düşündüm: “Islak gömleğe ütü yapılır mı?” Bu sorunun teknik bir cevabı var, elbette — ama bu forumda biraz farklı bir pencere açmak istiyorum. Çünkü bazen “ütü” sadece ütü değildir. Gömleğin nemi, ütünün ısısı, kimlerin ütü yaptığı, kimlerin gömlek giydiği… hepsi birer sosyal göstergeye dönüşür.
Ev İşinin Sessiz Politikası: Cinsiyet Rollerinin Gölgesinde Bir Ütü Masası
Toplumsal cinsiyet rolleri, gündelik hayatın en sıradan anlarına kadar sızmıştır. “Islak gömleğe ütü yapılır mı?” sorusunu soran birinin kim olduğu bile çoğu zaman tesadüf değildir. Çoğunlukla bu soruyu soran bir kadındır — çünkü toplum, ev içi emeğin büyük kısmını hâlâ kadınlara yükler.
UN Women’ın 2022 verilerine göre dünya genelinde ev işlerine harcanan sürenin %76’sını kadınlar üstleniyor. Türkiye’de bu oran daha da yüksek. Ütü yapmak, yemek pişirmek, temizlik — tüm bu işler, görünmeyen bir emeğin parçası. Ve bu emek, ekonomik sistemde karşılığı olmayan, “sevgiyle yapılan” bir görev olarak tanımlanır. Ama neden “sevgiyle yapılan” işler hep kadınlara düşer?
Burada “ütü” bir simgedir. Kadının emeği çoğu zaman ısıya dayanıklı olmak zorundadır — tıpkı ütü masasında bekleyen gömlekler gibi. Ancak bu ısının bedeli, zamanla tükenen enerji, sınırlanan bireysel alan ve değersizleştirilen emektir.
Irk ve Sınıf Perspektifi: Kim Kimin Gömleğini Ütülüyor?
Sınıf farkları ve ırksal eşitsizlikler, ev içi emeğin kimler tarafından yürütüldüğünü de belirler. Örneğin büyük şehirlerde orta ve üst sınıf ailelerin evlerinde çalışan kadınların önemli bir kısmı göçmen ya da alt sınıftan gelir. Onlar, çoğu zaman kendi evlerindeki ütüleri yetiştiremezken, başkalarının gömleklerini özenle ütülerler.
Bu durum, ütünün metal yüzeyinde yankılanan sınıf farkıdır. Ütü, sadece bir ev aleti değil; aynı zamanda toplumsal hiyerarşilerin sessiz tanığıdır.
Sosyolog Arlie Hochschild’in “The Second Shift” (İkinci Vardiya) kavramı, bu durumu net bir şekilde açıklar. Hochschild’e göre kadınlar, işten döndükten sonra “ikinci vardiyaya” başlarlar: ev işleri, çocuk bakımı, bakım emeği. Irksal veya sınıfsal farklılıklar, bu yükün kimlerin omzunda iki kat ağırlaştığını belirler.
Güney Asya veya Afrika kökenli göçmen kadınlar Avrupa ve Orta Doğu ülkelerinde bu emeği görünmez biçimde taşırlar. Türkiye’de ise Kürt, Roman veya göçmen kadınların benzer yükleri taşıdığına tanık oluruz. Bu, ütü masasının etrafında sessiz bir dayanışma kadar derin bir adaletsizliğin de hikâyesidir.
Erkeklerin Ütüyle İmtihanı: Sorumluluk, Değil Yardım
Evde ütü yapan erkek figürü, hâlâ toplumda “yardım eden eş” olarak alkışlanır. Ancak bu “yardım” kavramı başlı başına bir eşitsizliği barındırır. Çünkü yardım, birine ait olan işi gönüllü olarak üstlenmek demektir — yani o iş zaten “kadının görevi” olarak kabul edilmiştir.
Bazı erkekler bu farkındalıkla hareket eder, ev işini ortak bir yaşam becerisi olarak görür. Bu durumda ütü masası, eşitlik zeminine dönüşür. Ancak pek çok erkek için ütü hâlâ “kadın işi”dir; kendi gömleğini ütüleyen bir erkek, “farklı” görülür.
Toplumsal dönüşümün yolu, “yardım etmekten” değil “paylaşmaktan” geçer. Kadınların üzerindeki görünmeyen yük, erkeklerin aktif katılımı olmadan hafiflemez. Bu noktada sorulması gereken soru şudur: Erkekler ütü yaparak mı destek olmalı, yoksa ütü masasıyla birlikte tüm toplumsal rolleri yeniden mi düşünmeliyiz?
Toplumsal Normlar: Ütüsüz Gömlek, Dağınık Kadın, İlgisiz Erkek
Toplum, ütüsüz bir gömleği bile bir karakter ölçütü olarak görür. Kadının ütüsüz dolaşması “bakımsızlık”, erkeğin gömleğinin kırışık olması “evde ilgilenilmeme” olarak yorumlanır. Böylece hem kadın hem erkek, normların kıskacında sıkışır.
Medya, reklâmlar ve dizi karakterleri bu kalıpları sürekli yeniden üretir. Kadınlar genellikle ev işinde titiz, erkekler ise bu işleri “beceremeyen” olarak tasvir edilir. Bu durum, erkeklerin ev işine katılımını engellerken, kadınlar için “kusursuzluk baskısını” pekiştirir.
Bu noktada toplumsal beklentiler, ütünün buharında şekillenir. Her kırışıklık bir ayıp, her kusursuz gömlek bir saygı göstergesi haline gelir.
Bilim ve Deneyim: Ütünün Kimyasına Değil, Emeğin Kimyasına Bakmak
Evet, teknik olarak ıslak gömleğe ütü yapmak mümkündür; hatta kumaş türüne göre avantaj bile sağlayabilir. Ancak mesele teknik değil, simgeseldir. “Islak gömlek” burada yalnızca bir metafordur — henüz kurumamış, kendi yükünü taşıyan, belki de ısınmaya ihtiyacı olan bir hayatın temsili.
Kişisel olarak, annemin ütü masasının yanında geçirdiği saatleri hatırlıyorum. Her gömlek, bir sevgi jesti kadar bir yorgunluk ifadesiydi. Benim kuşağımda ise ütü yapmak artık sadece teknik bir beceri değil, geçmişle hesaplaşmanın bir biçimi. Çünkü bir ütü masasında toplumsal tarih yatar; bir yanda görünmeyen emek, diğer yanda farkındalığın yükselen sesi.
Tartışmaya Açık Sorular
- Ev içi emeği adil biçimde paylaşmak için bireysel farkındalık yeterli midir, yoksa kurumsal politikalar da şart mıdır?
- Erkeklerin ev işine katılımı, toplumsal statülerine dair algıları nasıl dönüştürüyor?
- Ev içi emeği ücretlendirmek, eşitlik mücadelesini güçlendirir mi, yoksa emeği metalaştırarak başka bir dengesizlik yaratır mı?
- Ve son olarak: Islak gömleğe ütü yaparken buharla birlikte havaya karışan şey sadece su mu, yoksa yüzyıllık toplumsal normların ağırlığı mı?
Sonuç: Buhar Altında Kalan Eşitlik
“Islak gömleğe ütü yapılır mı?” sorusunun cevabı teknik olarak “evet”tir. Ama asıl mesele, o ütünün kimin elinde olduğudur. Eşitliğe giden yol, ütü masasını kimlerin kurduğuna, kimlerin sessizce topladığına bakılarak da okunabilir.
Görünmeyen emeği görünür kılmak, ütü masasının başında değil, toplumsal masalarda alınacak kararlarla mümkündür. Kadınların yükünü paylaşmak, erkeklerin katkısı değil sorumluluğudur. Ve belki de asıl ütü, bu toplumun kırışıklıklarını giderecek olan bilinçtir.